BU FİLMİN KÖTÜ ADAMI BENİM/MURAT GÜLSOY

İki farklı hikaye iki farklı son, belki de aynı hikaye iki farklı son. Ya da bunlardan hiç biri. Murat GÜLSOY bu romanında bizi şaşırtmak istemiş belli ki. Kitap boyunca kahramanları benzer olan iki farklı hikayeyi okuyoruz sanki. Kahramanları benzer fakat bu kahramanların hikayedeki pozisyonları ve hikayeden etkilenme biçimleri farklı. Kitap boyunca düşündüğüm şey şu oldu. Bir roman aynaya baksa nasıl olur. Belki de böyle bir şey olurdu. Hikaye içerisinde tam olarak olmasa da bir ayna kurgusu var gibiydi. Bu teknik romana ayrı bir güzellik ve anlam katmış. Bazı romanlar vardır ki teknik kaygısı yüzünden hikaye saçma, garip bir hal alıp çıkar. Roman teknik kaygısı ile hikayeyi kısırlaştırır. Oysa insan temelde bir edebi metni hikayesi için okur. Bu romanda romanın hikayesi ve tekniği birbirine sarmalanmış iki ayrı bütün oluşmuş.

Roman başta intihar sahnesiyle başlıyor. Ardından Önder adlı karakterin yayın evinden çıkış sahnesiyle devam ediyor. Bundan sonra roman bize o intihar sahnesini unutturuyor. İlk romanın karakterlerine baktığımızda Önder, Önder’in hayali babası, Defne(Önder’in sevgilisi), Osman İsfendiyar(ana romanda zengin karakter. Defne’nin kaçtığı kişi), Memduh(kasabadaki emekli asker), Zeliha Hoca(kasabadaki emekli öğretmen) ikinci romandaki kahramanlar ile benzer nitelikler taşıdığını görürüz. İkinci roman karakterleri   Önder’in yazdığı romandaki Önder( o da cep dizilerine senaryo yazan bir yazar, aynı zamanda romanda  adı geçen Gaye(Önder’in sevgilisi), İzzet(Romandaki Önder’in arkadaşı.) Cevdet Bey( Romandaki İzzet’in babası. Karakterlerin hikayelerine baktığımızda birinci romanda Önder karısını Osman Bey’in çalışanlarından biri ile aldatmaya çalışırken, İkinci romanda Önder, Gaye ile ilişki yaşayarak İzzet’i aldatır. Birinci romanda odak bir kadının aldatılması iken, ikinci romanda bir erkeğin aldatılması odak noktası olur. Roman üçüncü bir odak noktası da Cevdet bey ile Ayşe’nin hikayesidir.

Romana baktığımızda aslında her karakterin kendine has bir hikayesinin ana romanla, ana romandaki Önder’in yazdığı romanda yer alan karakterlerin birbirleri ile örtüştükleri ve benzer olaylardan etkilenme biçimleri ve konumları açısından zıt bir ilişki içinde oldukları görülür. Aynı zamanda romanda bir diğer odak noktası da orta sınıf  Türk aydınına bakış açısıdır. Romanda aydın olarak nitelendirilebilecek Zeliha Hoca, Selim Albay ve Memduh üzerinden Türk aydınının dünya görüşüne ve bakış açısının sığlığına yer verildiğini düşünmekteyim. Ayrıca romanda İbrahim karakteri  üzerinden de zaman zaman kilidin açıldığını ve kahramanın düşün dünyasına girdiğimizi görmekteyiz. Romanda çokça yer verilen ana karakterin düşün dünyası bize başka yenilikler de sunar. Bay Kartoteks(bir çeşit kelime oyunu.), ya da romanda birdenbire karşımıza çıkan Neşideler Neşidesi isimli kutsal kitap, ya da Yılanlı Şeyh’in hikayesi romanla bütünleşerek romanın düşün dünyasına ayrı bir güzellik ve lezzet katmaktadır. Roman boyunca yazar pek çok sosyolojik meseleyi irdelemekte özellikle erkeklik kadın olmak, evlilik dışı çocuk olması vb. benzer bir sürü meseleyi gündeme getirerek hikayenin içerisinde yoğurmaktadır. Romanda okuyucu tarafından tamamlanması istenen hikayelerde bulunmaktadır elbette.

Tüm bu açılardan bakıldığında roman iyi bir teknik ile yazılmış, bize zengin bir düş dünyası sunan, hikayelerin birbiri içerisinde bütünleştiği, bazen de birbirine ayna tuttuğu garip bir evren ile raflarda okuyucusunu beklemektedir.

 Altını Çizdiklerim

Eğer önce sonuç akla gelir ve sonra da buna uygun nedenler bulunursa ortaya çıkan düşünce yaratıcı bir düşünce oluyordu.S67

Belirlenmiş bir hayatın çizgilerini izlesek de parmak izlerimiz farklı. S93

Yetişkinlere ait dünyanın henüz kirletmemiş olduğu bir çok hayal. Dokununca dağılacak, tül inceliğinde..

Önce içini açan bir insana şefkatle yaklaşır, onu sonsuz bir sevgiyle iyi edeceğinizi sanırsınız. Ama bir süre sonra anlatılan iç dünyaya dair hikayeler biter, çözüm bulunamaz ve herkes gündelik gerçekliğine geri döner.  Üzerinde yaşam bulunan iki yalnız gezegen gibi birbirinize yaklaştığınızı sanırsınız ama bu yalnız optik bir yanılsamadır.

Delilik başkalarına karşı verdiğimiz  bir sınavdır.

Milyonlarca hayat vardı dışarıda. Uzaktan birbirlerine benziyorlardı ama yeterince dikkat edince her birinin diğerinden farklı olduğu anlaşılıyordu. Her biri ayrı renkte bir kapıydı. Açması zordu belki ama hepsi açılmayı bekliyordu.

Belki de aşkın yoğunluğu süresi ile ters orantılıydı.

Takım tutan, oy veren, bayramlaşan, namaz kılan, düğün dernek evlenen, birbirlerine sarılan, insanlardan oluştuğunu sandığım toplum da aslında benim gibi insanlardan oluşuyordu: başlarına gelen olayların anlamını kavrayamadan, üst üste hatalar yaprak yaşayıp giden yalnızlar ordusu…

Aşk bekletince zehre dönüşüyordu.

Yorum bırakın